| Fatih Camii Pfullendorf بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح& |
|
| Fatih Sultan Mehmet | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
cemre
Mesaj Sayısı : 117 Kayıt tarihi : 18/08/07
| Konu: Fatih Sultan Mehmet Çarş. Ağus. 29, 2007 5:52 pm | |
| Fatih Sultan Mehmed 29 Mart 1432′de Edirne’de doğdu. Babası Sultan İkinci Murad, annesi Huma Hatun’dur. Fatih Sultan Mehmed, uzun boylu, dolgun yanaklı, kıvrık burunlu, adaleli ve kuvvetli bir padişahtı. Devrinin en büyük ulemalarından birisiydi ve yedi yabancı dil bilirdi. Alim, şair ve sanatkarları sık sık toplar ve onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır ve bunları incelerdi. Hocalığını da yapmış olan Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmed’in en çok değer verdiği alimlerden biridir. Fatih Sultan Mehmed, gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir komutan ve idareciydi. Yapacağı işlerle ilgili olarak en yakınlarına bile hiçbir şey söylemezdi. Fatih Sultan Mehmed okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça’ya çevrilmiş olan felsefi eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyos Haritasını yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmed yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul’a getirtirdi. Nitekim Astronomi bilgini Ali Kuşçu kendi döneminde İstanbul’a geldi. Ünlü Ressam Bellini’yi de İstanbul’a davet ederek kendi resmini yaptırdı. Şair ve açık görüşlüydü. Fatih Sultan Mehmed 1481 yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat 25 sefere katıldı. Azim ve irade sahibiydi. Temkinli ve verdiği kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Devlet yönetiminde oldukça sertti. Savaşlarda çok cesur olur, bozgunu önlemek için ileri atılarak askerleri savaşa teşvik ederdi.
KESİTLER
İstanbul’un Fethi Kırım’ın fethi ve Karadeniz Otlukbeli Savaşı Denizlerde Durum Fatih’in İnsan Hakları Ahidnamesi İdari Düzenlemeler
20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, İstanbul’u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğunu ortadan kaldırarak Fatih ünvanını aldı. Hz.Muhammed’in (S.A.V) hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul’un fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı. Orta Çağ’ı kapatıp, Yeniçağ’ı açan Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed, Nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü Maltepe’de vefat etti ve Fatih Camii’nin yanındaki Fatih Türbesi’ne defnedildi. | |
| | | kadife Admin
Mesaj Sayısı : 447 Kayıt tarihi : 17/08/07
| Konu: Geri: Fatih Sultan Mehmet Çarş. Ağus. 29, 2007 11:13 pm | |
| Gururumuz Fatih Sultan Mehmet, herkes hayatini okumali. FETİH MARŞI
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek; Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek
Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın? Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!..
Sen de geçebilirsin yârdan, anadan, serden…. Senin de destanını okuyalım ezberden… Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın… Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!..
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini… Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini? Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık âbideyi yükseltecek taştasın; Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!..
Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleyman’dır. Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinan’dır. Haydi artık uyuyan destanını uyandır!..
Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın!..
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan Yürüyeceksin… Millet yürüyecek arkandan! Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan…
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın; Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!..
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin! Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın! Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın…
Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın ? Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!..
Arif Nihat Asya | |
| | | kadife Admin
Mesaj Sayısı : 447 Kayıt tarihi : 17/08/07
| Konu: Geri: Fatih Sultan Mehmet Çarş. Ağus. 29, 2007 11:20 pm | |
| Osmanlı sarığını Latin serpûşuna tercih ettiren adaletİki papaz, yeryüzünde artık yaşamanın anlamının kalmadığını düşünerek kendilerini zindana hapsetmişlerdi. Genç Sultan, bakın onları nasıl ikna etti.
İstanbul’un fethi tamamlanır ve Bizans’ın hapsettiği tüm hükümlüler salıverilir. Ancak iki keşiş (papaz) zindandan çıkmak istemezler. Huzuruna getirilen keşişlere Fatih sorar: “Niçin zindandan çıkmak istemiyorsunuz?” Papazlar derler ki: “Biz İmparator Konstantin’e adil ve hakperest ol dediğimiz için zindana atıldık. Böyle bir haksızlık karşısında düşündük ki, bu dünyanın zindanı dışarısından daha iyidir. Onun için biz zindanda kalmaya razıyız.” Dünyaya küsen bu papazlara Fatih şöyle der: “Siz, benim memleketimde İslam adaletinin nasıl uygulandığını biliyor musunuz? Bunu öğrenmek için ülkemi gezip görünüz. Mahkemelere uğrayınız. Eğer bir zulüm görürseniz isterseniz zindana girersiniz.”
Teklifi kabul eden keşişler, aldıkları bir izin belgesiyle Osmanlı ülkesini gezip dolaşmak üzere İstanbul’dan yola çıkıp Bursa’ya gelirler ve bir mahkemeye uğrarlar. Bir Müslüman, diğer bir Müslüman’dan bir tarla satın alır. Bilahare bu tarlayı sürmeye başlar. Bu arada kara sabanın ucuna sert bir cisim değer. Biraz daha derin kazıldığında oradan bir küp çıkar. İçi de ağzına kadar altınla doludur. Çiftçi, hemen bulduğu bu bir küp dolusu altını, tarlanın eski sahibine getirir ve der ki:
“Ben bu tarlanın altını değil üstünü senden satın aldım. Şayet sen bu tarlada altın olduğunu bilseydin bana satmazdın. Dolayısıyla bu altınlar benim değil, senin hakkın.” Tarlanın eski sahibi ise: “Hayır. Ben bu tarlayı, her şeyiyle sana sattım. Onların hepsi senin nasibin.” der. Mesele mahkemeye intikal eder. Keşişler, verilecek kararı merakla beklemektedirler. Sonuçta kadı, her iki Müslüman’ı bu asil davranışlarından dolayı takdir eder ve altınların iki Müslüman arasında paylaşılması kararını verir. Ardından da birinin kızını diğerinin oğluna nişanlayıp mutlu olmaları için dua eder ve onları kucaklaştırıp dostluklarını pekiştirir. Papazlar hem bu insanların asil davranışlarına hem de kadının bu adilane kararına şaşırıp kalırlar. Hayretler içinde Bilecik’e geçerler. Bir müddet gezip dolaştıktan sonra bir mahkemeye uğrarlar.
Müslüman bir tüccar Venedikli Hıristiyan bir tüccardan mal satın almıştı. Yapılan anlaşma gereği, malları satan Venedikli tüccar, bu malları Venedik’ten gemiye yüklemiş ve Müslüman tüccara teslim edilmek üzere yola çıkarmıştı. Ancak yolda gemi batmış, mallar da kaybolmuştu. Müslüman tüccar, malların kendisine teslim edilmeden kaybolduğunu ileri sürerek, Venedikli tüccara borcunu ödemeyeceğini söylemekteydi. Venedikli tüccar ise yapılan anlaşma gereği malı Müslüman tüccara verilmek üzere gemiye yükleyip yola çıkardığını ifade ederek, bu malların bedelini istemekteydi. Papazlar böylesi karışık bir davada nasıl bir karar verileceğini merakla beklemekteydiler.
Tarafları büyük bir dikkatle dinleyen ve gerekli değerlendirmeyi yapan kadı, nihayet kararını açıkladı. Aralarında yaptıkları anlaşma gereği Venedikli tüccar tarafından Müslüman tüccara satılan malların gemiye yüklenmesiyle Venedikli tüccarın sorumluluğunun bittiğini ve malların Müslüman tüccar üzerine geçtiğini, bu sebeple Müslüman tüccarın borcunu Venedikli tüccara ödemesi gerektiğini söyler ve bu şekilde karar verir.
Papazlar bu karar karşısında birbirlerine şaşkın şaşkın bakarak böylesine yüce bir adaletin Osmanlı İslam mahkemelerinde din, dil, yerli ve yabancı ayrımı gözetilmeksizin hakkıyla uygulandığını hem gözleriyle görürler hem de kulaklarıyla işitirler. Hayretler içinde Konya’ya varırlar. Konya’da yine bir mahkemeye uğrayan keşişler orada görülen davalardan birini izlemeye koyulurlar.
Bir Yahudi, Müslüman birisine at satmıştı. Satarken de çok iyi bir cins at olduğunu ve hiçbir kusurunun bulunmadığını söylemişti. Ancak Müslüman satın aldığı atı getirip ahırına bağladığı ilk akşam, onun hasta olduğunu anlar. Sabah olur olmaz mahkemenin yolunu tutan Müslüman, uzun zaman beklemesine rağmen kadının gelmemesi üzerine şikayetini yapamadan ayrılır. At da ikinci gece ahırda ölür. Ertesi gün Müslüman yine mahkemeye gelerek şikayetini yapmış ve atı satan Yahudi de mahkemeye çağrılmıştı. Kadı, kararını şöyle açıklar: “Müslüman davacı ilk şikayete geldiği zaman, eğer ben makamımda olsaydım” Yahudi’nin sağlam diye sattığı atı geriye verdirir ve Müslüman’ın parasını iade ettirirdim. Mademki şimdi atın Müslüman’ın elinde ölmesine, benim vazife başında bulunmayışım sebep olmuştur. Müslüman’ın ata verdiği parayı ben ödeyeceğim.” der ve cebinden çıkarıp Müslüman’ın parasını nakit olarak öder.
Kadının böylesine ulvi bir sorumluluk içinde karar vermesi papazları yine hayretler içinde bırakır. “Fatih’in memleketinde gördüğümüz bu olaylar, bize yeter de artar. Başka bir yere gitmeye gerek yok.” diyerek İstanbul’a dönerler. Fatih’in huzuruna çıkan papazlar, izlenimlerini yüce Hakan’a anlatırlar:
Papazların bu itiraflarından sonra, Fatih:
-“Öyleyse şimdi verin kararınızı.” dedi. Papazlar da: ““Artık bu İslam adaletini gördükten sonra, Hıristiyan papazların da haksızlığa uğratılmayacağını anladık. Zindanda kalmamaya karar verdik.” dediler.Alinti | |
| | | kadife Admin
Mesaj Sayısı : 447 Kayıt tarihi : 17/08/07
| Konu: ÖZGECMISI Çarş. Ağus. 29, 2007 11:59 pm | |
| 1 Nisan 1430 tarihinde doğan Fatih Sultan Mehmed, II. Murad ile Hüma Hatun´un oğludur. İyi bir eğitimden geçen II. Mehmed 1443´te Manisa sancakbeyliğine gönderildi. Kardeşi Alâeddin Çelebi´nin aynı yıl ölmesiyle tahtın varisi oldu. 1444 -1446 yıllarında hükümdarlık tahtına oturduğunda babası II. Murad, Manisa´da dinlenmekteydi. Yeniçerilerin ayaklanması ve Halil Paşa´nın ısrarıyla yeniden tahta geçti. II. Mehmed yeniden Manisa´ya sancakbeyi olarak döndü. Buradaki beş yıllık görevinde kültürel ve siyasal ufkunu genişletti. 10 Şubat 1451´de babasının ölümüyle Edirne´ye gelerek 19 Şubat´ta ikinci kez tahta oturdu.
İstanbul´u alarak Bizans imparatorluğunu tarihten silmeyi düşünen II. Mehmed, bu düşünü büyük gayret ve hazırlıklarla 29 Mayıs 1453´te gerçekleştirmiş, Osmanoğulları´nın en büyük ve anlamlı zaferini elde ederek, kendine, "Fâtih-i Kostantiniyye", devlete de imparatorluk unvanını kazandırmıştır. İstanbul?daki ticarî canlılığı sağlamak için 1454´te Venediklilerle her türlü ekonomik serbestliği öngören bir antlaşma imzaladı.
Fatih´in dış görünüşünü kendisini tanıyan yerli ve yabancı birçok yazar ve sanatkâr tasvir etmiştir. İtalyan Zorzo Dolfin, onun az gülen, çalışkan, zekî, amacına ulaşmada inatçı, kitap okumayı çok seven, araştırmalar ve incelemeler yapan cömert bir insan olduğunu söyler. Neşrî ise Fatih´i, adaletli, yiğit, bilgin, dindar, bilim adamlarını ve erdem sahiplerini koruyan bir kişi olarak tanıtır. Bu özellikleri onun sefere gittiği yerlerden birçok âlim ve sanatçıyı istanbul´a getirmesine vesile olmuştur. Hayatının her dönemini azami bir verimle kullanan Fatih Sultan Mehmed 1481 baharında sefer için orduyla birlikte İstanbul´dan ayrıldı. Padişah, Maltepe´de hastalanarak Tekür Çayırı´ndan öteye gidemedi. 3 Mayıs 1481´de 51 yaşında öldü. Cenazesi kendi adını taşıyan caminin kıble tarafındaki türbesine gömüldü.
Çocukluğundan itibaren bir ilim, şiir ve sanat havzasında yetişmiş ve bu ilgisini hayatının sonuna kadar sürdürmüş olan Fatih Sultan Mehmed, Avnî mahlâsıyla şiirler yazmış, divanı olan ilk Osmanlı padişahıdır. Bütün kaynakların fikir birliğine vardığı nokta; hassas ruhlu, sözüne sadık, âlim ve sanatkârları himaye eden, musikîye ve şiire düşkün bir insan olmasıdır. Gelenekleşen âlim ve şairleri toplayarak sohbet etme adeti II. Mehmed döneminde haftada iki gün yapılmıştır.
Bugün Fatih´in şiirlerinin bulunduğu divan, bir divandan çok içerisinde gazellerin bulunduğu bir divançe niteliğindedir. Onun devrine göre iyi bir şair olduğunu bu divançedeki şiirler açıkça ortaya koymaktadır. Avnî´nin altı dil bildiği rivayet edilmekle beraber Arapçayı ve Farsçayı eserleri aslından okuyacak kadar iyi bilmektedir. Dili diğer Osmanlı şairlerinden farklılık göstermeyen Avnî, zaman zaman devrine göre sade ve duru bir üslûp kullanmıştır. Kimi beyitlerinde konuşma dili rahatlığı içindedir. Devlet adamlığı, komutanlığı, zaferden zafere, ülkeden ülkeye koşmakla geçen hayatının izleri şiirlerine pek yansımamıştır. O, maddî zevk ve saf aya kayıtsız kalan, yaptığı işleri manevî görev bilen bir padişahtır.
Sahip olduğu karakter ve üne rağmen zaman zaman sevgili kavramının arkasında ölüm karşısında çaresizliği, dünyanın geçiciliğini, kulluğunu unutmadığı görülür. Avnî´nin şiirlerindeki hayal zenginliği ve yeni buluşlar dikkat çekicidir.
Şiirlerinin incelenmesiyle ortaya çıkan bir başka sonuç da Şirazlı Hafız ve Şeyh Sadi gibi lirik ve didaktik Iran şairlerinin etkisinde kalmış olmasıdır. Gazellerdeki didaktik, öğüt verici ve atasözlerine yakın söyleyişler bu etkiyi daha açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Alinti | |
| | | | Fatih Sultan Mehmet | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|